Ana içeriğe atla

Kulluk Böyle Olur...

Bölgesinde sevilen sayılan bir mürşid-i kâmilin yüzlerce talebesi
vardı, onları yetiştiriyordu. Talebelerinden bazıları evliyalık
makamında yükselip, Levh-i Mahfuzu görmeye başlamışlardı. Tuhaf
olan, Levh-i Mahfuzu gören talebe, bu mürşid-i kâmilden bir bahane
ile uzaklaşıyordu. O mübarek zat da onlara hiçbir şey demiyordu.
[İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş
yapacakları gibi bütün bilgiler, Levh-i Mahfuz denilen bir kitaptadır.]
Kalan talebelerden birisi de bu makama yükselmiş, Levh-i
Mahfuzu görmeye başlamıştı, ama hocasını terk etmedi. Ancak eski
neşesi gitmiş, hep üzüntülü duruyordu. Bir gün hocasıyla yalnızken,
hocası, üzüntüsünün sebebini sordu. Talebe sustu. Bunun üzerine
hocası, (Bazı arkadaşların bizi terk etti, sen niye terk etmedin?)
diye sordu. Talebe yine sustu. Hocası, (O arkadaşlarının bizi
neden terk ettiklerini biliyor musun?) diye sordu. Talebe yine
cevap vermedi. Hocası, (Bak evladım, ahde vefa gösterip terk
etmediğin için sana anlatayım) diyerek şunları söyledi:
(O arkadaşların ve sen, Allahü teâlânın izni ve ihsanıyla
evliyalık yolunda epey mesafe kat ettiniz. Levh-i Mahfuzu görür
hâle geldiniz. O arkadaşların Levh-i Mahfuza bakınca benim
Cehennemlik olduğumu gördüler, o yüzden bir şey de demeyip
benden kaçtılar. Yavrum, sizin bir sefer gördüğünüzü ben kırk
yıldır görüyorum. Ama ne yapayım? Yüce Rabbim öyle takdir
buyurmuş. Ben Ona ve âlemlere rahmet olarak gönderdiği
sevgili Peygamber efendimize iman ettim, O ne getirmişse
hepsine inandım, hepsini beğendim, kabul ettim. Emredilenleri
yapıyor, yasak edilenlerden kaçıyorum. Bana düşen bu, iman
etmek, vazifelerimi yapmak. Rabbim dilerse kabul eder, dilerse
kabul etmez. Bize düşen, iradelerimizi Onun iradesine
uydurmak, kulluk böyle olur, kul isek böyle olmalıyız. Takdir
Rabbimizindir.)
Sonra ağlamaya başladı. Talebesi de ağlıyordu. Epey bir
zaman ağlaştılar.
Talebenin birden yüzü değişti, (Hocam, hocam, bakın bakın,
Levh-i Mahfuza bakın, isminiz yer değiştirdi, Cennetlikler kısmına
geçti) diye sevinçle bağırdı. Hocası, gözyaşlarını silip bakınca aynı
şeyi gördü, (Elhamdülillah) diyerek, şükür secdesine gitti.



Kaynak: www.dinimizislam.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanuni ve Karınca

İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi. O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan K...

Dervişler mi Ustundur Bilginler mi Ustundur

Yar ile Şimdi