Dolmuştan indim, eve doğru ağır adımlarla yürüyorum. O esnada ne yemek yapacağımı düşünüyordum. Ekmek almak için daha önce girmediğim bır fırına girdim. Ekmek için sıranın gelmesini beklerken kasanın arkasında bır panoda "Askıda Ekmek" yazısını ve panoya atılmış centikleri gördüm. Sira bana geldiğinde ekmeği uzatana panodaki yazının ne ifade ettiğini sordum. Duyduğum şey beni çok etkiledi. Çünkü anadolu insanının yapisi ve onun beslendigi kaynak olan İslamın ögretilerinin bu fırında yeniden ve yenilenerek yaşatıldığını öğrendim. Nitekim, atılan her bır çentik bır ekmeği temsil ediyor. Ve bu ekmekler sabahları ihtiyaç sahiplerine dağıtılıyor. Yani ne hayrı yapan ne de ihtiyaç sahibi olan birbirini görmüyör. Bır elin verdiğini öbür elin bilmemesi gereği burada canlı olarak yaşatılıyor. Kalbimde çok güzel hisler uyandırdı. Umudumu dirilti yeniden; toplumumuzun yaşamış olduğu ahlaki ve insani çöküntü ve ekonomi bakimindan kendinden asagida olanı hor görme gibi daha bır sürü olguya karşı...
İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi. O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan K...
.jpg)
Yorumlar
Yorum Gönder