Ana içeriğe atla

Ya Resulullah,Biz Seni Bırakmayız...



EY İNSANLAR!
MALUMUNUZ OLSUN Kİ, YİĞİT VE KAHRAMAN ASKERLERİM, BÜTÜN İSLAM'IN SIRTINI DAYADĞI YER, MANEVİ GÜCÜN DESTEĞİ OLAN MEDİNE'Yİ,
SON FİŞENGİNE SON DAMLA KANINA, SON NEFESİNE KADAR KORUMAYA VE SAVUNMAYA ME'MURDUR. BU ASKER, MEDİNE'NİN ENKAZI VE NİHAYET RAVZA-İ MUTAHHARA'NIN
YEŞİL TÜRBESİ ALTINDA, KAN VE TAŞETEN DOKUNMUŞ BİR KEFENLE GÖMÜLMEDİKÇE, MEDİNE-İ MÜNEVVERE KALESİNİN BURÇLARINDAN VE YEŞİL KUBBESİNDEN AL SANCAĞI ALINMAYACAKTIR!
EY OSMANLI ORDUSUNUN YİĞİT SUBAYLARI! EY HER CENKTE CİHANI TİR TİR TİTRETMİŞ, YİĞİT MEHMETÇİKLERİM! GELİN HEP BERABER ALLLAH'IN VE İŞTE HUZURUNDA
HUŞU VE AŞK İÇİNDE GÖZYAŞLARI DÖKTÜĞÜMÜZ PEYGAMBER'İN KARŞISINDA, AYNI YEMİNİ TEKRAR EDELİM... VE DİYELİM Kİ; YA RASULULLAH, BİZ SENİ BIRAKMAYIZ!..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kanuni ve Karınca

İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi. O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan K...

Dervişler mi Ustundur Bilginler mi Ustundur

Yar ile Şimdi